DİNİNİ YIKMA GARDAŞ

Dînini yıkma dünya için, fânidir hayat çabuk geçer ömür,

Menfaat-i dünya değmez onca çırpınmaya,

Kılalım tâat emrullaha, nevâhiden kaçınalım.

Divân-ı Kebir’de huzura çıkacaksın, Gardaş.

Nasibini unutma tabii ki dünyadan,

Çerçeve-i hukukta bilâ-hudutsun.

Keyfe kâfidir dâire-i helâl,

İstifâde edelim niâm-ı dünyadan kuralınca,

Divân-ı Kebir’de huzura çıkacaksın Gardaş.

Unutma yakınlarını hayr-u hasenattan,

Sen ver! Rabb de sana versin bin misli, çün va’di var Yezdân’ın.

Hem de söz değişmez indinde,

Tebdil olmaz kelâmında, binler tecrübeyle sâbit.

Akl-ı selim ile düşünelim, yollar O’na çıkacak,

Uyalım sıdk-u kalbimizle,

İsteyerek edelim itâat, misl-ü mahlukatı muhtâr.

Ayrılmayalım şibr-ü kadem,

Divân-ı Kebir’de huzura çıkacaksın, Gardaş.

Doğmasa güneş, bir gün esirgese şualarını bizden,

Ne kalır geriye? Mal bizim mi ki sahip çıkalım?

Malik-i hakiki O, infâk edelim verdiğinden,

Divân-ı Kebir’de huzura çıkacaksın, Gardaş.

Zulmetme hayvanâta, onun da hakkı var!

Her hak sahibine hakkını ver, hattâ bedeninin!

İhyâ et! Hem geceni, hem gündüzünü olsa da kusur.

Divân-ı Kebir’de huzura çıkacaksın, Gardaş.

Kimler geldi? Kimler gitti?

Ne ceberrutlar geçti bu dünyadan.

Hani İrem Bağları?

Hani ateş sahibi Nemrut?

Hani “ Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyen Firavun?

Kisrâ, Kârun nerede?

Hepsi turâb-ı yeksân oldu, sen de olacaksın bir gün,

Ne zulüm et! Ne de zulmü kabul!

Hak denince orada dur! Çiğneme hudûdullâhı.

Kalb-i selîm olalım, divân-ı kebirde huzura çıkacaksın, Gardaş.

Terk-i dünyâ edeceğiz, kaçınılmaz âkıbet!

Akledince bu hakîkati hiç olur mu terk-i tarîk-i müstakim?

Şeytân-ı lâin gerçi aday hep yoldan çıkarmaya,

Divân-ı kebirde huzura çıkacaksın, Gardaş.

Ahibbâ-i Hudâ’yı terk etme! Olalım hep sağlarında, sollarında.

Sâdıklarla olursak leyl-u nehâr yapmazsın haksızlık.

Mani olur havassımız utanırız, divân-ı kebirde huzura çıkacaksın, Gardaş.

Necât edecek unutmayan, bu nasihâtleri.

Evvel kendime ettim, sonra dostuma!

Çok vazife edelim kavl-i Hayy-u Kayyûm’u.

Tedebbür edersen zihninde mütemâdi, bulursun hak yolu.

“Hayru’l-kelâm-ı  mâ galle ve delle” emr-i fermanıdır Fahr-i Kâinât’ın,

Az söyleyelim, çok anlaşılsın! Nefes de bir nimet,

Tüketmeyin fuzûli Muhtaçsın, divân-ı kebirde huzura çıkacaksın, Gardaş.

Abâd-ı tefekkür harap etti, yaktı küçücük beynimi,

Efkâr-ı dünyamı teşevvüş eyledi!

Nerden geldik? Acep bu yolculuk nereye?

Gerçi haber verir Kavl-i Hakîm bizlere âsâr-ı kadimden şeksiz.

Hem de kelâm-ı vâzıhla “ vemâ halaktü’l-cinne ve’l-inse illâ liya’budûn.

Vücûd-u sebeb-i hâlkımız, bî kıymet dünyada âşikâr-ı mübeyyen iken; nedendir acaba çabamız?

Neden serdederiz, bî mânâ âmâl-ı gayr-i fâideleri?

Hem de hetkederek hukûk-u ibâdı.

İsyân ederek Kavl-i Rahîm’e “yevme lâ yenfeu mâlun ve lâ benûn”.

Dünyâ-ı denîde ne verildi ki âdemoğluna, öyle değil mi?

Üç, beş nefes, birkaç nimet!

İsr-i mesâr-ı akilin gitmelisin sebîl-i pâkinden bî tereddüt.

Bâki olana temâyul-ü tâm olmalısın.

Tav olma fâni olana! Rucû-u veçheyle âlem-i fâniden bâkıye!

İbret-i âlem değil mi gelip geçen, Âdem’den bu deme?

Gidip te bir daha dönemeyenler!

Her gün bir bir alınıp ta geri verilmeyenler!

Yolcusun sen de bu sebil-i kahırda.

Bir tanesin içinde milyarların,

Devâm-ı hayat ol, âlâ fehm ile gölgesinde “efelâ yetedebberûn”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

DİĞER ŞİİRLER