Bilmem ne kadar zaman geçti Selâhaddin’den,
Te’sis-i adaletinden kurt ile kuzu kardeş idi.
Ne haksızlık vardı, ne de zulüm.
Emân-ı tâm vardı sen var iken,
Şimdi hüzün kol geziyor sende Kuds-ü Şerifim.
Teb’an mazlum, ne Hristiyan’ın emanda, ne de Müslümanın!
Kiliselerin berharâp, mescitlerin virane oldu zulmü altında bî insâfın.
Mekân-ı İsrâ mahzun, Mescid-i Ömer’in gözü yollarda Mücahid-i Kuds-ü Şerifim.
Sana da kıyıyor ehl-i islam tıpkı Gırnata gibi.
Seni de veriyor ellere, zulmü sana da mı reva görüyor?
Aç, susuz bırakıyor, huzuru çok görüyor,
Terk ediyor dürr-i dünyayı kendi başına, yalnız Kuds-ü Şerifim.
Miras-ı Süleyman’sın yüzyıllardır, Kıble-i Atikimiz.
Nice Enbiya şereflendirdi seni,
Nice Evliya fedâ-yı ömür eyledi sende,
Övgüler hep sana yazıldı, mersiyeler senin içindi,
Savn-u melâikedesin Kuds-ü Şerif’im.
Her bir taşında, her karış toprağında dem-i şuhedâ feverân eder şimdi,
Verilse bir fırsat; fışkırır yerden ok olur, kurşun olup yağar,
Îcâbında aslan kesilir zalimin bitmez zulmüne, Kuds-ü Şerif’im.
Ne akıl kaldı bizlerde ne de huzur,
Ellerimiz yetmiyor mu sana?
Yoksa vazgeçmiyor muyuz rahât-ı keyfimizden?
Nasıl vereceğiz bu hesabı?
Bükme bâri boynunu, izhâr etme hüznünü, utandırma bizleri.
Malum, kızgınsın bizlere!
Mehcûr ettik seni, bıraktık yapayalnız!
İmdâd etmiyoruz âşikâr.
Yine de duâların üstümüzde, ehl-i merhametsin.
Müşfik kollarında teslim-i cân eyleyelim, Kuds-ü Şerif’im.